27 Aralık 2007 Perşembe

Allah Kuran'da Kendisi'nden Korkmayı Emrediyor

Herşeyden önce iyi bilinmelidir ki, Allah korkusu birtakım cahil insanların sandıkları gibi, yalnızca peygamberlere ya da evliyalara has özel bir üstünlük değil, tüm iman edenlerin kalplerinde taşıdıkları ve diğer tüm insanların da taşımaları gereken bir duygudur. Çünkü Allah Kuran'da Kendisi'nden korkulmasını emretmiştir:
Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah'tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Haşr Suresi, 18)
Tüm insanları Allah yaratmıştır ve onları kendilerini bilip tanıdıklarından kat kat daha iyi bilip tanır. Herkesin kalplerinde gizli olanı, gizlinin de gizlisini bilir. Nefsinin insana ne tür vesveseler verdiğinden, ne tür oyunlar oynayacağından da çok iyi haberdardır. Çünkü nefsi yaratan, ona -imtihan için- sınır tanımaz kötülüğünü ve bu kötülükten sakınmayı ilham eden Allah'tır. Şeytanı da imtihan ortamının bir parçası olarak yaratmış ve ona bu amaç doğrultusunda birtakım özellikler vermiştir.
Allah korkusu ise bu imtihan ortamında müminin en büyük dayanağı olacaktır. Çünkü Allah korkusu kişiyi her an Allah'ın istediği gibi davranmaya, O'nu hoşnut etmeye çalışmaya, şeytanın ve nefsinin isteklerinden sakınmaya, onların hile ve oyunlarına karşı uyanık ve tedbirli olmaya sevk edecektir. Bu da, insana kendi sınır tanımaz isteklerini uygulatmaya çalışan nefsin ve şeytanın hiç işine gelmeyen bir durumdur.
Bu sebeple şeytan ve nefsi, insanı en başta Allah korkusundan uzaklaştırmaya çalışır. Allah'tan korkmanın gereksiz, hatta yanlış olduğu, asıl önemli olanın Allah sevgisi ve kalp temizliği olduğu gibi telkinlerle onun Allah'tan korkup sakınmasını engellemek ister. Oysa Kuran'ı okuyan şuurlu bir insan, şeytanın bu tür telkinlerinin hiçbir gerçekliği olmadığını, tamamen saptırma ve aldatma amacı taşıdığını rahatlıkla görür. Zira Allah, müminlere Kendisi'nden korkmalarını Kuran'da son derece açık bir biçimde emretmiştir. Bu emir Kuran'ın sayısız ayetinde yer alır. Bu ayetlerden birkaç örnek şöyledir :
... Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, muhakkak cezası pek çetin olandır. (Bakara Suresi, 196)
... Allah'tan korkup-sakının ve gerçekten bilin ki, siz O'na döndürülüp-toplanacaksınız. (Bakara Suresi, 203)
... Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 231)
... Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görendir. (Bakara Suresi, 233)
Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cehd edin (çaba harcayın), umulur ki kurtuluşa erersiniz. (Maide Suresi, 35)

Allah'tan Korkan Bir İnsan...

Yalnızca Allah'tan Korkar
Mümin, "... onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz" (Bakara Suresi, 150) ayetinin hükmü gereği, Allah'tan başka hiçbir kimse ya da topluluktan korkmaz ve çekinmez. Yarar ve zararın, hayır ve şerrin yalnızca Allah'tan gelebileceğinin, başına gelecek tüm olayların ancak Allah'ın dilemesi ve yaratması ile, Allah'ın belirlediği bir kader üzere gerçekleşebileceğinin bilincindedir.
Bu özellik, Allah'ın dinini tebliğ ederken çoğu zaman tüm kavimlerini karşılarına alan, buna rağmen vazifelerinden en ufak taviz vermeyen bütün elçilerde görülür. Allah elçilerini bir ayetinde şöyle örnek vermektedir:
Ki onlar (o peygamberler) Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter. (Ahzab Suresi, 39)
Allah'a iman eden insan da peygamberlerin bu üstün özelliğini kendine örnek alır ve yaşar.


Sadece Allah'ı Hoşnut Etmeye Çalışır
Mümin, Allah'ın herşeyin hakimi olduğunu, yegane güç ve kuvvet sahibi olduğunu, herşeyin Allah'ın dilemesi ile var olup, varlıklarını sürdürdüklerini bilir. Bu yüzden, gerçekte hiçbir güç ve kuvvete, etkiye sahip olmayan yaratılmışların rızasını gözetmenin faydası olmayacağının bilincindedir. Bu dünyada Allah'tan korkarak O'nun rızasını araması, onu, ahiretteki korkunç azaptan kurtaracaktır:
Allah'ın rızasına uyan kişi, Allah'tan bir gazaba uğrayan ve barınma yeri cehennem olan kişi gibi midir? Ne kötü barınaktır o. (Al-i İmran Suresi, 162)
Küçük büyük herşeyin ortaya döküleceği, ellerin ve derilerin şahitlik edeceği bir vakit gelecektir. Bundan korkan mümin hayatını bu gerçeğe göre yaşar ve Allah'ın rızasından kesinlikle hiçbir şart ve koşulda taviz vermez.
Hz. Yusuf'un tavrı bu konuda çok güzel bir örnektir. Yusuf Peygamber kendisiyle birlikte olmak isteyen kadının tüm tehdit ve entrikalarına rağmen iffetini korumuş, O'nun rızasından asla taviz vermemiş ve O'nun sınırlarını çiğnemektense zindana girmeyi tercih etmiştir. Allah bu üstün ahlakı ayetlerinde şöyle bildirir:
Kadın dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak."
(Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum." (Yusuf Suresi, 32-33)

Allah Korkusunun Kazandırdığı Özellikler

Allah Katında Üstünlük
... Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, takvaca (Allah korkusunda) en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)
Elbette ki bir insanın Allah Katındaki üstünlüğü, Allah'ı gereği gibi takdir ettiği, Allah'ın razı olduğu hayırlı işlerde bulunduğu, Kuran'ın hükümlerini yerine getirdiği, Allah'ın beğendiği ahlakı üzerinde taşıdığı, samimi ve ihlaslı olduğu oranda olacaktır. Allah'a yakınlaştıran tüm bu özelliklere de kişi Allah'tan korkup sakındığı ölçüde sahip olabilir. İşte bu nedenle kişinin kalbinde taşıdığı Allah korkusunun derecesi onun Allah Katındaki üstünlük derecesinin de bir göstergesidir.
Doğruyu Yanlıştan Ayıran Bir Nur ve Anlayış
Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir. (Enfal Suresi, 29)
Doğruyu yanlıştan ayıran bir nur, mümine verilen akletme yeteneğidir ve kuşkusuz insana dünyada verilebilecek en büyük ve en değerli nimetlerdendir.
Doğruyu yanlıştan ayırabilen bir akla sahip olan insanın her sözü, her tavrı, aldığı her karar, verdiği her tepki isabetlidir. İyiyle kötüyü derhal ayırt edebildiği için Allah'tan korkan bir insan, her işinde Allah'ın rızasına uygun hareket eder. Kararsızlık, çözümsüzlük, tereddüt, vesvese, aklının karışması gibi sorunları olmaz. Bunun tam tersi, yani insanın böyle bir yetenekten mahrum olması ise dünyada da ahirette de kişiyi helaka sürükleyecek bir eksikliktir.

İhlas'la ilgili Ayetler

  • Vay o namaz kılanlarını haline, Ki onlar, kıldıkları namazdan habersizdirler. (Maun Suresi, 4-5)

  • Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın... (Bakara Suresi, 264)

  • Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz? (Hud Suresi, 51)

  • "Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla. Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık." (Sad Suresi, 45-46)
  • "Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz." (Nahl Suresi, 97)

Peygamberler İhlas Sahipleridir


"Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi." (Nahl Suresi, 120)

"Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla. Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık." (Sad Suresi, 45-46)
Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi. (Hud Suresi, 75)

"Kitap'ta Musa'yı da zikret. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi." (Meryem Suresi, 51)

İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı. (Tahrim Suresi, 12)

İhlasın Kazandırdıkları

İhlas, iman edenlere hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında sonsuz nimetlere ulaşmaları için verilen büyük bir kuvvettir. Bediüzzaman'ın da söylediği gibi "mühim bir esas, en büyük kuvvet, en önemli dayanak noktası, en yüksek karakter ve en safi kulluk"tur. Dünya ve ahiret hayatındaki nimetlerin en büyüğü hiç şüphesiz Allah'ın rızasıdır.
Allah'ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanmanın sırrı ise ihlastır. Allah, "De ki: "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin Katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir." (Al-i İmran Suresi, 15)" ayetiyle korkup sakınanlar için ahirette en hayırlı karşılık olarak Allah'ın rızasının olduğunu müjdelemiştir ki, müminlerin dünya hayatlarındaki çabalarının nihai hedefi de zaten budur.
Birçok ayette ise Rabbimiz, Allah'a ve ahiret gününe iman edip yaptığı amelleri Allah Katında bir yakınlaşmaya ve elçinin dua ve bağışlama dileklerine bir yol sayan ihlas sahiplerini ve muttakileri rahmetine ve cennetine kavuşturacağını müjdelemiştir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
Bedevilerden öyleleri de vardır ki, onlar Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve infak ettiğini Allah Katında bir yakınlaşmaya ve elçinin dua ve bağışlama dileklerine (bir yol) sayar. Haberiniz olsun, bu gerçekten onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları Kendi rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi, 99-100)
Cennet de, muttakiler için, uzakta değildir, (o gün) yakınlaştırılmıştır. Bu, size vadolunandır; (gönülden Allah'a) yönelip-dönen (İslam'ın hükümlerini) koruyan, görmediği halde Rahman'a karşı 'içi titreyerek korku duyan' ve 'içten Allah'a yönelmiş' bir kalb ile gelen içindir. (Kaf Suresi, 31-33)
Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir 'çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar' bile haksızlığa uğramayacaklardır. (Nisa Suresi, 124)

Salih Amel

Kuran'ın pek çok ayetinde "sadece Allah'ın rızası gözetilerek" yapılan salih amelin önemine dikkat çekilmiştir. Ancak buna rağmen kimi insanlar bu konunun önemini göz ardı ederler. Örneğin kimi insanlar 5 vakit namazlarında gafildirler, vakitlerine, erkanına dikkat etmezler. Bir ayette şöyle buyrulur:Vay o namaz kılanlarını haline, Ki onlar, kıldıkları namazdan habersizdirler. (Maun Suresi, 4-5)Taberi, ayetin bu şekilde izah edildiğinde, "Namazı terk edenler ve namazın vaktini geçirenler" şeklindeki iki görüşü de içine alacağını bildirmiştir. Bu ayetin açıklamasıyla ilgili olarak Taberi iki de hadis nakletmiştir: Sa'd b. Ebi Vakkas´tan rivayet edilmiştir. Sa'd diyor ki: "Ben Resulullahtan, namazlarına karşı gaflet içinde olanlardan sordum. Buyurdu ki: "Onlar namazlarının vakitlerini geçirenlerdir." Ebu Berze diyor ki: "Onlar o kimselerdir ki namazlarına karşı gafildirler." âyeti kerimesi nazil olunca Resulullah şöyle buyurdu: "Allahu ekber, bu namaz sizin için her birinize bütün dünya kadar şeyler verilmesinden daha hayırlıdır. Namazına karşı gafil olan kimse kıldığı namazdan hayır ümid etmeyen ve kılmamaktan dolayı Rabbinden korkmayan kimsedir." (Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/238-239)Bir işe başlarken, bir konuşma yaparken, bir yardımda ya da bir özveride bulunurken kalplerindeki niyetlerinin halis olup olmadığını düşünmeye gerek duymaz, "Nasıl olsa ibadetlerimi yerine getiriyorum" diyerek yaptıklarını yeterli görürler. Oysa Allah Kuran'da hayatlarının sonuna kadar çalışmış, çaba harcamış olup da yaptıkları boşa gitmiş insanların durumundan bahsetmektedir. Demek ki her insanın ahiret gününde böyle bir ihtimalle karşılaşması söz konusu olabilir.Bu gibi kişiler bir işe başlarken, bir konuşma yaparken, bir yardımda ya da bir özveride bulunurken kalplerindeki niyetlerinin halis olup olmadığını düşünmeye gerek duymaz, "Nasıl olsa ibadetlerimi yerine getiriyorum" diyerek yaptıklarını yeterli görürler. Oysa Allah Kuran'da hayatlarının sonuna kadar çalışmış, çaba harcamış olup da yaptıkları boşa gitmiş insanların durumundan bahsetmektedir. Demek ki her insanın ahiret gününde böyle bir ihtimalle karşılaşması söz konusu olabilir. Allah "O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır.' Çalışmış, boşuna yorulmuştur." (Gaşiye Suresi, 88/2-3) ayetleriyle tüm insanları böyle önemli bir tehlikeye karşı uyarmıştır. Dolayısıyla insan ahirette iki farklı durumla karşılaşabilir. Hayatları boyunca görünüşte neredeyse birbirleriyle aynı işleri yapan, aynı çabayı harcayıp, aynı azmi gösteren iki insan sırf niyetlerindeki farklılık nedeniyle ahirette farklı karşılıklar alabilirler.

İhlasın Önemi

Hayalinizde iki insan canlandırın. Bu insanların her ikisine de dünya hayatında Allah'ın rızasını kazanabilecekleri kadar bir süre tanınmış, doğrudan ve yanlıştan yana herşey anlatılmış olsun. Bu kişiler hayatlarının sonuna kadar din ahlakının gereklerini yerine getirip, görünüşte Müslümanca bir hayat sürsünler. İkisi de her konuda başarılı, iyi bir işe ve aileye sahip, sevilen ve sayılan birer insan haline gelsinler. Bu iki kişinin yaşantılarına şahit olan insanlara, hangisinin hayatta daha "başarılı" olduğunu soracak olursanız, 'en çalışkan ve en atak olanı ya da en çok çaba harcayanı' gibi yanıtlar alabilirsiniz. Ancak dikkat edilirse "başarılı" kelimesini tanımlayan bu cevapların, Kuran'a göre değil de dünyevi kıstaslara göre verilmiş olduğu anlaşılır.
Kuran'a göre ne çok çalışmak, ne çok yorulmak, ne de insanlardan saygı ve sevgi görmek bir üstünlük nedeni değildir. İnsanları Allah Katında üstün kılan özellik imanları, Allah rızasını kazanmak için yaptıkları salih ameller ve tüm bu amelleri yaparken kalplerinde sakladıkları niyetleridir. Allah bu durumu bizlere Kuran'da şöyle bir örnekle açıklamıştır:
"Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah'a ulaşmaz, ancak O'na sizden takva ulaşır. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirmiştir; O'nun size hidayet vermesine karşılık Allah'ı tekbir etmeniz için. Güzellikte bulunanlara müjde ver." (Hac Suresi, 37)
Ayette belirtildiği gibi Allah adına bir hayvan kesen kişinin yaptığını Allah katında değerli kılan, bu kişinin takvası, yani Allah korkusudur. Bir insanın Allah'ın adını anarak kestiği hayvanların etlerinin ya da kanlarının -eğer insan bunu Allah rızası için yapmıyorsa- Allah Katında bir değeri yoktur. Önemli olan insanın bir salih amelde ya da bir ibadette bulunurken bunu salih bir niyetle yapması ve Allah'a karşı samimi olmasıdır. Dolayısıyla kişiye Allah Katında değer kazandıran sadece yaptığı iyilikler, yerine getirdiği ibadetler, gösterdiği tavırlar, söylediği güzel sözler değildir. Tabi ki bunlar her Müslümanın hayatı boyunca yapması gereken salih davranışlardır ve her birinin hesap gününde güzel bir karşılığı olacağı umulmaktadır. Ancak asıl önemli olan kişinin tüm bunları yaparken Allah'a karşı ne kadar samimi olduğudur. Önemli olan yaptığı işlerin çokluğu değil, insanın ihlasla ve samimi bir kalple Allah'a yönelmesidir.
İhlas, "insanın yaptığı işleri, hiçbir menfaat gözetmeksizin, başka hiçbir beklenti içerisine girmeksizin sadece Allah emrettiği için yapması"dır. İhlas sahibi bir insan yaptığı her işte, attığı her adımda, söylediği her sözde, ibadetinde ya da günlük hayatında gönülden Allah'a yönelir ve katıksız olarak O'nun rızasını hedefler. İşte bu da ona güçlü bir iman verir ve onu 'takva' sahibi bir insan haline getirir. Kuran'da insanların Allah Katındaki asıl üstünlük ölçülerinin de bu olduğu bizlere şöyle açıklanmıştır:
... Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)

RESULULLAH(SAV) DİLİNDEN CENNET