Kuran'da Sabır etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kuran'da Sabır etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Aralık 2007 Perşembe

Müminler sabırda sınır tanımaz, sabırda yarışırlar

Müminler, "Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden." (Alak Suresi, 6-7) ayetleriyle bildirildiği gibi, insanın kendini herhangi bir konuda yeterli görmesinin onu azgınlığa ve büyüklenmeye yönelteceğini bilirler. Bu nedenle de en kusursuz şekilde uyguladıkları konularda bile kendilerini yeterli görmezler. Hayatlarının sonuna kadar hiçbir konuda sınır tanımadan kendilerini geliştirmeye ve daha güzel, daha iyi olan tavra ulaşmaya çalışırlar.
Müminlerin bu samimi çabalarının altında ise Rabbimize olan bağlılıkları, sevgileri ve Allah korkuları yatmaktadır. En büyük amaçları Rabbimizin sevgisini ve yakınlığını kazanmak olduğu için, Allah'ın kendilerine emrettiği gibi tüm Kuran hükümlerini yaşamaya çalışırlar. Ve bu konuda kendilerini hiçbir zaman yeterli görmez, daima daha fazlasını uygulayabilmek için çaba harcamaya devam ederler.
Zira ne kadar çaba gösterirlerse Allah Katında o kadar ecir kazanacaklarını ve Allah'ın rahmetine de o denli kolay kavuşabileceklerini bilirler. Allah bir ayetinde, "Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır." (Al-i İmran Suresi,133) sözleriyle müminleri Allah'ın rızasını ve cennetini kazanabilecekleri konularda yarışmaya çağırmıştır. Bu konulardan biri de Allah'ın Kuran'da "Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın..." (Al-i İmran Suresi, 200) sözleriyle bildirdiği "sabır"dır. Müminler kendilerine Rabbimizin sevgisini ve yakınlığını kazandıracağını bildikleri böyle bir konuda, ellerinden gelen en güzel tavrı gösterebilmek için birbirleriyle yarışırlar. Allah'a iman eden bir insan başına ne gelirse gelsin sabırlı, Rabbimize güvenen tavrını değiştirmemekte kararlılık gösterir. Örneğin bir insanın karşısına dünyadaki imtihanın gereği olarak art arda çok fazla sorun çıkabilir. Hiç ummadığı bir anda evi yanabilir ve bu yüzden uzun bir süre alışık olmadığı şekilde, kötü şartlarda yaşaması gerekebilir. Böyle bir durumda iman eden kişi en ufak bir şikayette bulunmaz, asla "keşke böyle olmasaydı" gibi bir düşünceye kapılmaz. Süre ne kadar uzarsa uzasın güzel bir sabır gösterir. Allah'ın, onun karşısına eninde sonunda bir kolaylık çıkaracağına kesin bir kanaati olur ve bunun getirdiği iç huzurunu yaşar. Böyle bir durumdayken kendisini daha da zorlayacak başka bir olayla karşılaşsa bile bu güzel tavrını devam ettirir. Kısacası ne kadar şiddetli zorluklarla karşı karşıya gelirse gelsin, sabır gösterme konusunda Allah'ın emrettiği gibi bir "yarış" içinde olur.

Müminler Allah rızası için sabrederler

Kuran ahlakını yaşamayan kimseler belirli bir süre sabır gösterdikten sonra bunun sonucunda mutlaka bir karşılık almayı ya da çıkar elde etmeyi umarlar. Böyle bir durum söz konusu olmadığında ise kendi ifadeleriyle "sabırları tükenir". Çünkü onlar sadece dünyevi menfaatler için sabrederler. Gösterdikleri güzel ahlakın Allah'ın hoşnutluğunu kazanmalarını sağlayacağını ve tüm yaptıklarının ahirette karşılarına çıkacağını unuturlar. Halbuki Allah zorlukları sabır gösterenleri ortaya çıkarmak için yaratmaktadır. Allah "Yoksa siz, Allah, içinizden cehd edenleri (çaba harcayanları) belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?" (Al-i İmran Suresi,142) ayetiyle bu sırrı kullarına bildirmiştir. Allah'ın rızasını kazanmayı amaçlayarak sabır gösterenler cennete girecek, dünyevi çıkarlar uğruna sabredenler ise Allah'ın vaat ettiği bu güzel karşılıktan mahrum kalacaklardır.
İşte kendilerine Kuran'ı rehber edindikleri için bu gerçeğin farkında olan müminler, hiçbir çıkar beklentisi içerisine girmeden sadece Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla sabır gösterirler. Kuran'da müminlerin bu özelliği şöyle ifade edilmiştir:
Ve onlar, Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler... (Rad Suresi, 22)

Müminlerin sabrı süreklidir


"... sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır." (Kehf Suresi, 46)
Kuran'a dayalı olmayan sabır anlayışında insanlar sabrı tutarlı ve dengeli bir ahlak özelliği olarak yaşayamazlar. Bir gün sabır gösterdikleri bir olaya bir başka gün tahammülsüzlük gösterebilirler.
Müminler ise sabrı Allah'ın bir emri ve dinin bir gereği olarak yaşadıkları için hiçbir zaman bu özelliklerinden taviz vermezler. Müminlerin amacı, tüm hayatlarını Allah'ın hoşnut olacağı şekilde geçirebilmek ve gösterdikleri güzel ahlak ile Allah'ın rızasını kazanabilmektir. Allah'ın en beğeneceği tavrın ise tüm tavırlarında sabır ve süreklilik göstermeleri olduğu açıktır. Çünkü Allah ayetinde "sürekli olan salih ameller"in daha hayırlı olduğunu bildirmiştir.
Bir başka ayette ise Allah inanan kullarına şöyle emretmiştir:
Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret... (Kehf Suresi, 28)
İşte müminler de bu ayetin hükmüne uyarak, ara vermeksizin Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla sabır gösterirler.

Müminlerin sabrı tevekküle dayalıdır


İnsanların çoğu, sabrı ancak zaruri bir durum oluştuğunda ve yapacak başka birşey kalmadığına inandıkları anlarda gösterirler. Ama aslında "sabır" zannettikleri bu tavrın, sabrın gerçek anlamıyla hiçbir bağlantısı yoktur. Bu kimseler göğüs germek durumunda oldukları bir zorluğa ancak tahammül edebilirler. Tahammül eden bir insan, başına gelen olayları Allah'ın bir hikmet üzerine yarattığını ve tümünün ardında pek çok hayır gizlenmiş olabileceğini düşünmediği için sıkıntı içerisindedir. Ruh halindeki bu olumsuzluk, memnuniyetsizliğini ifade eden şikayetçi konuşmalarla ve sıkıntılı yüz ifadeleriyle kendini belli eder. Tahammül edilmesi gereken durum sona erene kadar bu kimseler olumsuz bir ruh halinden kurtulamazlar. Müminlerin gösterdiği sabır ise bu tahammül anlayışından çok farklıdır. Başlarına bir zorluk geliyorsa bunu yaratanın Allah olduğunu ve bunun mutlaka kendileri için hayırlara vesile olacağını bilirler. Allah'ın kendileri için en güzel kaderi belirlediğini bildikleri için karşılaştıkları her olaya gönülden razı olur ve hoşnutlukla tevekkül ederler. Bir ayette Allah müminler için "Ki onlar, sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir." (Ankebut Suresi, 59) şeklinde bildirmiştir. Müminler hangi şartlar altında olurlarsa olsunlar, şikayet etmeyi, yakınmayı kendilerine hiçbir şekilde yakıştırmazlar. Bunun yanında Kuran'da, "Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır." (İnşirah Suresi, 5-6) ayetleriyle de bildirildiği gibi, Allah'ın zorlukları kolaylıklarıyla birlikte yarattığını ve bunun Allah'ın değişmeyen kesin bir kanunu olduğunu bilirler. "Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez..." (Bakara Suresi, 286) ayetiyle Allah kullarına önemli bir gerçeği daha hatırlatmıştır. Allah her insanı, ancak üstesinden gelebileceği zorluklarla denemektedir. Dolayısıyla insan bir zorlukla karşılaşıyorsa, kesin bir gerçektir ki Allah o kişiye bu duruma sabredebileceği gücü de vermiştir. İşte Kuran'ın bu ayetlerine iman eden müminler sabrı hiçbir şekilde "bir olaya tahammül etmek" olarak algılamazlar. Dünyada iken bu zorlukların hiçbir şekilde sonu gelmese bile, bunda bir hayır olduğunu ve Allah'ın sabredenlere ahirette sabır göstermelerinin karşılığını en güzeliyle vereceğini de bilirler. Ve bunu bildikleri için de hiçbir zaman sıkıntıya kapılmazlar. Allah'tan gelen bir zorluğu giderebilecek olanın ancak Allah olduğunu, yalnızca Allah'a sığınıp O'ndan yardım dileyebileceklerini bilerek zorlukları hafifletmesi için Rabbimize dua ederler: "... Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et." (Bakara Suresi, 286)

Müminlerin Sabrı

Ve sabret. Gerçekten Allah iyilik yapanların ecrini kaybetmez. (Hud Suresi, 115)
Müminlerin sabrını, toplumun büyük bir kesimi tarafından yaşanan, gelenekleşmiş sabır anlayışından ayıran çok önemli farklılıklar vardır. Müminler sabrı Allah'a yakınlaşmanın bir yolu olarak görmekte ve Kuran'da emredilen bir ibadet olarak yaşamaktadırlar. Nasıl bir sabırla sabretmeleri gerektiğini belirleyen tek rehberleri ise Kuran'dır.

Gerçek Sabır


Toplumun büyük bir kesimi sabrın gerçek anlamını, gerçekten sabırlı bir insanın nasıl davranması gerektiğini, bu özelliğin Allah Katındaki önemini bilmez. Bu kimseler arasında sabır, daha çok insanın hayatı boyunca karşılaştığı zorluk ve sıkıntılara göğüs germesi, bunlara katlanması ve tahammül etmesi olarak algılanır. Bu anlayış içerisinde sabrın, "bir yere kadar dayanma gücü" olduğuna inanılır ve bu doğrultuda "sabrın zaman zaman taşması", "sabrın tükenmesi" gibi tavır bozuklukları da son derece normal karşılanır. Dahası bu çarpık anlayışa göre, sonunda somut bir çıkar elde edilemeyecek bir konuda sabır göstermek de son derece yersizdir. Çünkü böyle bir durumda bu kimselerin kendilerine hiçbir fayda sağlamayacak bir konu için sıkıntıya katlanmış ve boş yere sabır göstermiş olduklarına inanılır.
Oysa Kuran'da öğretilen gerçek sabır bu tahammül anlayışından çok farklıdır. Öncelikle inananlar, sabrı Allah'ın bir emri olarak yaşarlar ve bu nedenle de hiçbir zaman onların sabırlarında tükenme ya da taşma gibi bir durum söz konusu olmaz. Hayatlarının sonuna kadar bu ibadeti şevk ve heyecan ile yerine getirirler. Bunun yanında onlar yalnızca Allah için sabrettiklerinden dolayı sabırlarının karşılığında mutlaka somut bir menfaat beklentisi içerisine girmezler. Gösterdikleri üstün ahlak neticesinde Rabbimizin rızasını kazanacaklarını bilmek, onlar için alabilecekleri tüm karşılıkların en güzelidir.
Dahası Kuran'da tavsiye edilen sabır sadece zorluk ve sıkıntılar karşısında yaşanan bir ahlak özelliği de değildir. Gerçek sabır şartlar her ne olursa olsun, Kuran'ın tüm ayetlerini eksiksizce uygulamada, Allah'ın sakınmayı emrettiği tüm tavırlardan titizlikle sakınmada ve Kuran ahlakını bir ömür süresince hiçbir yılgınlığa kapılmadan yaşamakta kararlılık göstermektir.
Allah Kuran'da haber verdiği, "... sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır." (Kehf Suresi, 46) ayetiyle "sebat gösterilerek sürdürülen salih davranışlar"ın makbul olduğunu hatırlatmış ve tüm kullarını sabretmeye davet etmiştir.
Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret. (Mearic Suresi, 5)
Sabrın gerçek anlamını bilen ve bu ahlak özelliğini Allah'ın beğeneceği şekilde yaşayan tek topluluk müminlerdir. Çünkü onlar, Kuran'ı rehber edinmişlerdir. Kuran ise sabrın gerçek manasını, Allah Katında nasıl bir sabrın makbul olduğunu açıklayan tek kaynaktır. İşte bu nedenle de Allah'ın ayette emrettiği gibi, "güzel bir sabırla sabreden"ler sadece Kuran'a tabi olan müminlerdir.

Kuran'da sabır nasıl tarif ediliyor?


Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara Suresi, 153)
Allah insanların yaşayabilecekleri en güzel hayat şeklini, yaratılışlarına en uygun ahlak yapısını belirlemiş ve "Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz..." (İsra Suresi, 82)
ayetiyle Kuran'da bildirilenlerin müminler için rahmet olduğunu belirtmiştir.
Allah'ın rızasını, sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmanın yolu, Kuran'da bildirilen doğruları eksiksizce uygulamaktır. Allah kullarından Kuran ahlakını hayatlarının sonuna kadar hiçbir şekilde gevşeklik göstermeden yaşamalarını istemiştir. İşte müminlerin Allah'ın bu emrini her ne olursa olsun taviz vermeden yerine getirebilmelerinin sırrı da, imanın kazandırdığı üstün bir özellik olan "sabır"da gizlidir. Sabrın sırrını öğrenen bir insan Allah'ın kendisinden istediği her tavırda ve her ibadette süreklilik gösterebilir.
Bu sırra ulaşmak ise son derece kolaydır; Allah, iman eden kullarının üzerinde "Sabur" (çok sabırlı) ismini tecelli ettirir ve onların kalplerindeki kararlılık duygusunu pekiştirir.
Bir ömür boyu devam eden gerçek sabrın asıl kaynağı müminlerin Allah'a olan imanlarıdır. İman eden bir mümin Allah'ın ilminin ve aklının tüm varlıkları sarıp kuşattığını, Allah'ın izni olmaksızın tek bir olayın dahi gerçekleşmediğini ve tüm olayların ardında Allah'ın tasarladığı binlerce hayır ve hikmetin gizli olduğunu bilir. Bunun yanında Allah'ın iman edenlerin dostu, velisi ve yardımcısı olduğunu, dolayısıyla ilk bakışta farklı görünse bile aslında tüm olayların inananların lehinde geliştiğini unutmaz. Allah'ın kendisi için belirlediği kadere tereddütsüz teslim olur ve rıza gösterir. Bu nedenle sabır mümin için zorlanarak yaşanan bir ahlak özelliği değil, aksine gönül rızasıyla ve hoşnutlukla yaşanan ve zevk alınan bir ibadettir. İşte Kuran'da Allah'ın insanlara öğrettiği gerçek sabır ile toplumda yaşanan sabır anlayışının farkı da bu noktada ortaya çıkar.

RESULULLAH(SAV) DİLİNDEN CENNET